Binlerce yıllık bir mirası adımlamak, efsanelere dokunmak ve farklı inançların kök saldığı topraklarda unutulmaz bir yolculuğa çıkmak mı istiyorsunuz? O zaman doğru yerdesiniz. Burası Tarsus; sadece bir şehir değil, adeta tarihin, inançların ve efsanelerin capcanlı bir araya geldiği bir zaman kapsülü. Eğer aklınızda Tarsus‘ta yapılacak şeyler listesi oluşturmak varsa, size sıradan bir gezi rehberinden çok daha fazlasını sunacak bir rota hazırladık. Bu şehirde atacağınız her adım, sizi bambaşka bir zamana, bambaşka bir hikayeye götürecek inanın.
Bu özel turumuzda, bir havarinin doğduğu kutsal bir kuyudan, bir kraliçenin dillere destan aşkı için girdiği efsanevi bir kapıya, oradan da bir imparatorun mühendislik dehasıyla şekillenen bir şelaleye uzanacağız. Hazırsanız, Tarsus'un ruhunu keşfedeceğimiz bu yolculuk başlıyor!
St. Paul Kuyusu'nu ve anıt müzeyi ziyaret edin

Turumuzun ilk durağı, sadece Hristiyanlık için değil, tüm dünya tarihi için bir dönüm noktası olan bir ismin memleketi. Evet, Tarsuslu Havari olarak da bilinen Aziz Pavlus'tan (St. Paul) bahsediyoruz. Hristiyanlığın bir dünya dinine dönüşmesinde en kilit rolü oynayan bu önemli figür, işte tam bu topraklarda doğdu ve yetişti.
Bugün St. Paul Kuyusu olarak bilinen yer, Pavlus'un ailesiyle yaşadığına inanılan evin avlusundaki o meşhur kuyu. Yaklaşık 18 metre derinliğindeki bu kuyunun suyu, yüzyıllardır kutsal kabul ediliyor ve şifalı olduğuna inanılıyor; öyle ki yaz kış hiç eksilmediği söylenir. Bu sebeple burası, Kudüs'e giden Hristiyan hacılar için önemli bir durak ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan kutsal bir mekan.
Ancak bu durağın önemi, sadece dini bir figürün evini ziyaret etmekten çok daha derin. O dönemde Tarsus, Atina ve İskenderiye ile yarışan bir felsefe merkezi, Yahudi geleneğinin güçlü olduğu bir yer ve aynı zamanda Roma İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. İşte Pavlus'u Pavlus yapan şey de bu üçlü sacayağıydı. Tarsus'un bu zengin kültürel kuyusundan beslenerek edindiği entelektüel birikim, onun Hristiyanlık öğretisini tüm Roma dünyasına yayabilmesini sağladı. Yani burada sadece bir kuyuya değil, bir düşünce devrimini ateşleyen kültürel bir kaynağa bakıyorsunuz.
Hemen yakınındaki St. Paul Anıt Müzesi ise ona adanmış ve günümüze ulaşabilmiş tek kilise olmasıyla ayrı bir değer taşıyor. İçeri girdiğinizde tavanı süsleyen Hz. İsa ve İncil yazarları (Yuhanna, Matta, Markos ve Luka) freskleri, Korint tarzı sütunları ve gök mavisi tavan işlemeleri sizi alıp başka bir aleme götürecek. Tarsus'un zengin tarihi, sadece dini figürlerle sınırlı değil. Şehrin diğer katmanlarını keşfetmek için Mersin'in tarihi ve kültürel zenginlikleri yazımıza da göz atabilirsiniz.
Efsaneye göre Kleopatra'nın şehre girdiği tarihi kapıyı görün

Şimdi rotamızı inanç dünyasından, tarihin en büyük aşk ve güç hikayelerinden birinin yaşandığı yere çeviriyoruz. Karşınızda Tarsus'un ayakta kalan tek antik şehir kapısı: Kleopatra Kapısı. Aslında bu kapının orijinal adı Deniz Kapısı idi, çünkü antik çağlarda Berdan Nehri (o zamanki adıyla Kydnos) gemilerin şehre kadar sokulabildiği bir su yoluydu. Peki neden şimdi Kleopatra'nın adıyla anılıyor?
Tarih M.Ö. 41. Romalı General Marcus Antonius, dünyanın en güçlü kadınını, Mısır Kraliçesi Kleopatra'yı Tarsus'a davet eder. Kleopatra bu davete sıradan bir şekilde icabet etmez. Altın yaldızlı, gümüş kürekli, erguvan renkli yelkenleri olan görkemli gemisiyle, tanrıça Afrodit kılığında nehir üzerinden Tarsus'a süzülür. Şehre girişini ise işte bu kapıdan yapar ve gelişiyle tüm Tarsus halkını büyüler. Bu buluşma, tarihin seyrini değiştirecek o efsanevi aşkın ve politik ittifakın başlangıcı olur.
Bu at nalı şeklindeki kemerin altından geçerken bir an durup düşünün. Bu kapı sadece romantik bir hikayenin sahnesi değil. Burada başlayan Antonius-Kleopatra ittifakı, Roma'da büyük bir iç savaşı tetikledi. Bu savaşın sonunda Octavian galip gelerek Roma'nın ilk imparatoru Augustus oldu ve Roma Cumhuriyeti dönemi sona ererek Roma İmparatorluğu dönemi başladı. Yani bu kapı, bir cumhuriyetin yıkılıp bir imparatorluğun doğuşuna neden olan olaylar zincirinin başladığı sıfır noktasıdır. Tarihin akışının değiştiği o anlara tanıklık eden bu yapının önünde durmak gerçekten de tüyler ürpertici.
Berdan Nehri üzerindeki Tarsus Şelalesi'nde bir kahve molası verin

Tarihin ve efsanelerin yoğun atmosferinden sonra biraz soluklanma zamanı. Turumuzun son durağı, şehrin hemen dışında, size hem doğanın serinliğini hem de tarihin bir başka ilginç katmanını sunan Tarsus Şelalesi. Berdan Nehri'nin coşkun sularının yaklaşık 15 metreden dökülmesiyle oluşan bu manzara, özellikle bahar ve yaz aylarında Tarsusluların ve ziyaretçilerin en sevdiği kaçış noktalarından biri.
Şelalenin kenarındaki çay bahçelerinden birine oturup bir kahve söyleyin ve suyun sesini dinleyin. Ama bilin ki bu keyifli mola bile Tarsus'ta tarihten kopuk değil. Çünkü bu şelale tamamen doğal bir oluşum sayılmaz! 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Jüstinyen, Tarsus'u sürekli tehdit eden sel baskınlarından korumak için nehrin yatağını değiştirmiş ve bu mühendislik harikası çalışma sonucunda bugünkü şelale ortaya çıkmış.
Dahası da var. Şelalenin döküldüğü yer, aslında bir Roma dönemi nekropolü, yani mezarlığı. Evet, yanlış duymadınız. Siz kahvenizi yudumlarken, ayaklarınızın altında Roma döneminden kalma bir tarih yatıyor. İşte Tarsus'un büyüsü de bu. En dinlendirici anınızda bile, doğa, Bizans mühendisliği ve Roma tarihi iç içe geçiyor. Bu şelale, adeta şehrin kendisinin bir özeti gibi. Tarsus'un doğal güzellikleri şelaleyle bitmiyor. Akdeniz'in kıyısındaki diğer cennet köşeleri keşfetmek için Antalya Kaleiçi Marina rehberimize de bir göz atın.
Hazır Buraya Kadar Gelmişken...
Tarsus'un sundukları elbette bu üç durakla sınırlı değil. Vaktiniz varsa, listenize mutlaka eklemeniz gereken birkaç yer daha var:
Eshab-ı Kehf Mağarası (Yedi Uyurlar): Hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal sayılan, inançları yüzünden zalim bir hükümdardan kaçan yedi gencin köpekleri Kıtmir ile birlikte 309 yıl uyuduğuna inanılan o gizemli mağarayı ziyaret edin.
Kırkkaşık Bedesteni: Ulu Cami'nin yanında yer alan bu tarihi kapalı çarşı, eskiden medrese ve aşevi olarak kullanılmış. Bugün ise yöresel el sanatları, baharatlar ve özellikle meşhur Şahmeran figürlü hediyelikler için harika bir adres.
Tarihi Tarsus Evleri: Taş, ahşap ve kerpiçten yapılmış, cumbalı eski Tarsus evlerinin bulunduğu dar sokaklarda kaybolun ve harika fotoğraflar çekin.
Makam-ı Danyal Camii: Bereketin peygamberi olduğuna inanılan Hz. Danyal'ın kabrinin bulunduğu bu manevi atmosferi yüksek camiyi de mutlaka görün.
Sıkça Sorulan Sorular
Tarsus'u gezmek için kaç gün ayırmalıyım? Tarsus'u hakkını vererek gezmek, tarihi atmosferini sindirmek ve ana durakları rahatça görmek için 2 tam gün ayırmanızı tavsiye ederiz. Ancak vaktiniz kısıtlıysa, iyi bir planlamayla en önemli yerleri bir güne de sığdırabilirsiniz.
Tarsus'a gitmek için en iyi zaman ne zaman? Tarsus'u ziyaret etmek için en ideal zamanlar, havanın bunaltıcı olmadığı ilkbahar (Nisan-Mayıs) ve sonbahar (Eylül-Ekim) aylarıdır. Yaz ayları oldukça sıcak geçse de Tarsus Şelalesi'nin serinliğinin tadını çıkarmak için harika bir dönemdir.
Tarsus'taki müzelerin ve ören yerlerinin güncel ziyaret saatlerini nereden öğrenebilirim? Ziyaret saatleri ve giriş ücretleri sezona veya resmi tatillere göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle gezinizi planlamadan önce en güncel ve doğru bilgi için T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı resmi kaynakları kontrol etmek en sağlıklısı olacaktır.
Kaynak: Daha detaylı ve resmi bilgiler için T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı(https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-44125/mersin-tarsus-muze-mudurlugu.html) sayfasını ziyaret edebilirsiniz.


English
Türkçe