Konya'ya ayak bastınız ve kalbinizde o meşhur çağrıyı duyuyorsunuz: "Ne olursan ol, yine gel." Peki, her yıl milyonları kendine çeken bu manevi merkezin kapısından girdiğinizde sizi nelerin beklediğini, hangi köşede hangi sırrın saklı olduğunu gerçekten biliyor musunuz? Burası, Selçuklu Sarayı'nın yemyeşil bir gül bahçesiyken Mevlana'nın babasına hediye edilen, zamanla bir dergâha ve nihayetinde Türkiye'nin en çok ziyaret edilen müzelerinden birine dönüşen kutsal bir mekan. Bu yazıda, size sadece bir turist gibi değil, bir yolcu gibiMevlana Müzesi ve Türbesi'nde yapılacak şeyler için rehberlik edeceğiz. Gelin, bu gül bahçesinden doğan manevi yolculuğa birlikte çıkalım ve her adımda gizlenen anlamları keşfedelim.
Yeşil Kubbe'nin (Kubbe-i Hadra) altında Mevlana'nın sandukasını görün
Müzenin avlusuna girdiğiniz an gözünüzü alan o meşhur turkuaz renkli yapı, Kubbe-i Hadra yani Yeşil Kubbe, ziyaretinizin kalbidir. Ama bu kubbenin hikayesi, Mevlana'nın mütevazılığıyla başlar. Babasının mezarı üzerine türbe yapmak isteyenlere, "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur?" diyerek karşı çıkmıştır. Ancak kendisi 17 Aralık 1273'te Hakk'a yürüdüğünde, oğlu Sultan Veled bu isteği kırmamış ve Mimar Tebrizli Bedrettin'e, dört devasa sütun (fil ayağı) üzerine bu eşsiz yapıyı inşa ettirmiştir.
Bu kubbe, asırlar boyunca pek çok onarım görmüş olsa da, yakın zamanda tarihinin en kapsamlı restorasyonundan geçti. 1960'larda yapılan hatalı betonarme müdahalelerle eklenen yaklaşık 100 tonluk yük, titizlikle temizlenerek altındaki orijinal Selçuklu tuğlaları gün yüzüne çıkarıldı. Daha da etkileyicisi, kubbeyi süsleyen yeni turkuaz çiniler, müze arşivindeki 19. yüzyıl örneklerine bakılarak, yüzyıllar sonra ilk defa yine Konya'da, geleneksel İznik teknikleriyle elde üretildi. Bu, sadece bir onarım değil, adeta kaybolmuş bir sanatın yeniden canlandırılmasıydı.
Türbenin içine, yani "Huzur-u Pir" (Pir'in Huzuru) bölümüne adım attığınızda ise sizi bambaşka bir atmosfer karşılar. Gümüş bir şebekenin ardında, ceviz ağacından oyulmuş, Selçuklu ahşap işçiliğinin şaheseri olan Mevlana'nın sandukası durur. Ayak ucundaki kitabede o unutulmaz ifade yer alır: "O, doğular ve batılardaki âlimlerin sultânıdır". Sandukanın üzerini örten ve Pûşîde adı verilen yeşil atlas örtü ise Sultan II. Abdülhamid'in bir hediyesidir. Üzerindeki ayetler, altın sırmalarla Hattat Hasan Sırrı Efendi tarafından işlenmiştir ve manevi havayı daha da derinleştirir.

Derviş hücrelerini, el yazması eserleri ve Mevlevi giysilerini inceleyin
Mevlana'nın huzurundan ayrılıp avluya döndüğünüzde, sizi dergâh hayatının sessiz tanıkları karşılar: Derviş Hücreleri. 1584'te Sultan III. Murat tarafından yaptırılan bu 17 küçük ve kubbeli oda, dervişlerin mutfakta (Matbah) geçirdikleri 1001 günlük çileli hizmetin ardından inzivaya çekildikleri, ilim ve tefekkürle meşgul oldukları yerlerdi. Her bir hücrenin içindeki sadelik; bir ocak, bir sedir ve küçük dolaplar, dünyevi arzulardan arınmış bir yaşamın somut birer kanıtı gibidir. Bugün bu odalar, o dönemin yaşamını canlandıran balmumu heykeller ve dergâh eşyalarıyla donatılmıştır.
Bu manevi eğitim, elbette ki eşsiz bir bilgelik hazinesine dayanıyordu. Müzede sergilenen el yazması eserler arasında, Mevlana'nın vefatından sadece beş yıl sonra yazılmış olan en eski Mesnevi nüshası da bulunmaktadır. Binlerce beyitten oluşan bu dev eser, tasavvufi düşünceyi hikayelerle anlatırken; yine burada görebileceğiniz Divan-ı Kebir ise Mevlana'nın ilahi aşkla söylediği 40.000'i aşkın şiiri içerir. Bu eserler sadece birer kitap değil, asırlardır milyonlarca insana ilham veren birer ışık kaynağıdır.
Dervişlerin hayatını anlamanın bir diğer yolu da giydikleri kıyafetlerin sembolizmini çözmektir. Onların giysileri, adeta yürüyen bir felsefedir. Başlarına giydikleri uzun, keçeden yapılma "Sikke", kendi mezar taşlarını simgeler. Sırtlarındaki siyah "Hırka" mezarın kendisidir ve sema ayini sırasında bu hırkayı çıkararak dünyevi yüklerden kurtulup manen yeniden doğarlar. Giydikleri bembeyaz ve geniş "Tennure" ise kefenleridir. Bu kıyafetler, dervişe her an "ölmeden önce ölme" ilkesini hatırlatan, egoyu yok saymanın birer sembolüdür.

Müzenin avlusundaki şadırvanda (Şeb-i Arus Havuzu) manevi atmosferi hissedin
Müze gezinizin son durağında, avlunun köşesinde yer alan altıgen mermer havuza doğru ilerleyin. Burası Şeb-i Arus Havuzu'dur ve Mevlana felsefesinin en can alıcı noktasını anlamak için bir anahtar gibidir. Şeb-i Arus, Farsça'da "Düğün Gecesi" anlamına gelir. Peki ama bir ölüm yıldönümü neden "düğün gecesi" olarak anılsın?
Çünkü Mevlana, ölümü bir son veya bir ayrılık olarak değil, tam aksine en sevdiğine, yani Yaradan'a kavuştuğu o en mutlu an olarak görmüştür. Kendi ifadesiyle, "Ölüm günüm, düğün günümdür". Bu yüzden Mevleviler için 17 Aralık bir yas günü değil, ney ve tef sesleriyle, sema gösterileriyle kutlanan bir vuslat bayramıdır. İşte bu havuz, bir zamanlar dervişlerin bu kutlu "düğün gecesini" kutlamak için etrafında toplandığı yerdi.
Havuzun başında durup sükûneti dinlerken, bu derin felsefeyi düşünün. Ölümün bile bir kutlamaya dönüştüğü bu anlayış, Mevlana Müzesi'ni sadece bir türbe olmaktan çıkarıp, sevginin ölüme karşı zaferini kutlayan yaşayan bir anıta dönüştürür. Bu derin felsefe, Mevlana Müzesi'ni Türkiye'nin en önemli inanç turizmi merkezlerinden biri yapmaktadır.

Konya'da Keşfe Devam
Mevlana Müzesi'nin manevi atmosferinden ayrıldıktan sonra Konya'yı keşfetmeye devam etmek isterseniz, birkaç önerimiz var. Mevlana'yı anlamak için onun "can dostu" Şems'i de anlamak gerekir; bu yüzden mutlaka Şems-i Tebrizi Türbesi ve Camii'ni ziyaret edin. Mevlana'nın yaşadığı Selçuklu döneminin ruhunu hissetmek için şehrin ortasındaki tarihi bir höyük olan
Alaaddin Tepesi'ne çıkabilir, son olarak da Kubbe-i Hadra'nın çinilerinden sonra Selçuklu sanatının bir başka harikası olan Karatay Medresesi'ni (Çini Eserler Müzesi) görebilirsiniz. Konya'nın ruhunu hissettikten sonra, Anadolu'nun diğer hazinelerini keşfetmek içinYerel Turlar rehberimize göz atabilirsiniz.
Bilgi Kategorisi | Detaylar |
---|---|
Konum | Aziziye Mah, Müzealanı Cd. No:1, 42030 Karatay/Konya |
Giriş Ücreti | Genellikle Ücretsiz (Ancak özel etkinlikler için kontrol ediniz) |
Ziyaret Saatleri (Yaz) | 1 Nisan - 1 Ekim: 09:00 - 19:00 (Gişe Kapanış: 18:40) |
Ziyaret Saatleri (Kış) | 1 Ekim - 1 Nisan: 09:00 - 17:00 (Gişe Kapanış: 16:40) |
Özel Saatler | Şeb-i Arus haftası (7-17 Aralık) gibi özel dönemlerde saatler 23:00'e kadar uzayabilir. |
Fotoğraf Kuralı | Türbe içinde (Huzur-u Pir) fotoğraf ve video çekmek yasaktır. |
Telefon | 0332 351 12 15 |
Kaynakça
Kubbe-i Hadra'nın restorasyonu hakkında daha fazla teknik bilgi ve resmi açıklamalar için T.C. İletişim Başkanlığı'nın bu makalesini inceleyebilirsiniz.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Soru 1: Mevlana Müzesi giriş ücretli mi ve Müzekart geçerli mi?Cevap: Mevlana Müzesi'ne giriş genellikle ücretsizdir. Ancak, müze içerisindeki bazı özel sergiler veya etkinlikler için farklı bir uygulama olabilir. En güncel bilgi için ziyaretinizden önce resmi web sitelerini kontrol etmenizi öneririz.
Soru 2: Mevlana Müzesi ziyaret saatleri nedir?Cevap: Ziyaret saatleri mevsime göre değişmektedir. Genel olarak yaz döneminde (1 Nisan - 1 Ekim) 09:00-19:00, kış döneminde (1 Ekim - 1 Nisan) ise 09:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Aralık ayındaki Şeb-i Arus törenleri gibi özel zamanlarda ziyaret saatleri gece 23:00'e kadar uzatılabilmektedir.
Soru 3: Müzenin içinde, özellikle türbe bölümünde fotoğraf çekmek serbest mi?Cevap: Hayır. Müzenin avlusunda fotoğraf çekebilirsiniz ancak türbe bölümünün içinde ("Huzur-u Pir") manevi atmosfere saygı ve eserlerin korunması amacıyla fotoğraf ve video çekmek kesinlikle yasaktır. Bu kural, girişlerdeki tabelalarla net bir şekilde belirtilmiştir.
@kuparea
Giriş ücretsiz çevre düzenlemesi çok ama çok güzel ulaşım çok rahat. Müze içerisi türbe içerisi son derece mükemmel. Tek bir eksiğim Mevlana'nın eşyalarının serildiği odalar çok küçük ve tek kapılı olduğu için ziyaretçiler tek tek girip çıkıyorlar ve bu oldukça zor oluyor ziyaretçi sirkülasyonu sağlanamıyor. Eşyaların olduğu bölümlerde türbenin olduğu bölüm gibi tek çatı altında geniş bir yerde sergilenmiş olsa ziyaret çok daha kolay olurdu.. Bir de mevlevilikle ilgili çok fazla bilgi yer almıyor bununla ilgili biraz veren tabelaların sayısı artırılırsa çok daha iyi olur
@hilalekus1508
Her gittiğimde huzur bulduğum bir yer. Tarihçesini bırakıyorum Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir. Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine 130.000 Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşai faaliyetler hiç bitmemiş 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır. 1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna "Dervîşân Kapısı" ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.
@kilicbey6694
Yakınlarında geniş bir otopark alanı var. Hemen önünden tramvay geçiyor. Etrafta hediyelik eşyalar satan dükkanlar var. Mevlana müzesinin hemen karşısında Konya etli ekmek yedik turistik bölge olması sebebiyle fiyatlar biraz kazik gelecek sandık ama fiyatlar gayet makul. Etli ekmek 50 TL kusbasili 65 TL. Tirit 90 TL. Müzeden yana fazla bir beklentiniz olmasin. Biz gittiğimizde girişler ücretsizdi.
@enginokumus5855
Konya’mızın en önemli en çok ziyaret alan en çok merak edilen ve emimin şuan Konya için keşke hayatta olsa dergahında sohbetine katılsak dediği Hz Mevlana Celaleddin Rum-i Hz in olduğu türbedir. Eğer sıradan bir gezelim görelim havasında gelinirse zevk alamaz maneviyatı görmek hissetmek için gelirseniz sizde muhakkak bir iz bırakacaktır. Tarihçesi Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana dergahının yeri Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesi sultan Alaeddin Keykubat tarafından Mevlana’nın babası Sultanü’l Ulema bahaeddin velede hediye edilmiştir. Sultanü’l ulema 12 ocak 1231 yılında vefat edince bugünkü yerine defnedilmiştir.bu defin gül bahçesinde yapılan ilk definedir Sultan’ül ulema’nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlana’ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine Nil türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana ‘ Gök kubbeden daha iyi türbe mi olur? Diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 7 aralık 1273 yılında vefat edince Mevlana’nın oğlu sultan veled Mevlana’nın mezarının üstünde türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. ‘’kubbe-i hadra’ yeşil türbe denilen türbe dört fil ayağı( kalın sütun) üzerine 130.000 Selçuki dirhemine Mimar Tebrizli Bedreddin’e yaptırılmıştır.
@aysegulerken
Tek kelime ile huzur ? maneviyat şelale. Herkesin gelip görmesi Mevlana hazretlerini ziyaret etmesi gerek.. çevresini, anlatmaya gerek yok herşey çok güzel anlamlı tertemiz.
@alidemir9510
Mevlânâ Müzesi, Konya'da bulunan, eskiden Mevlâna'nın dergâhı olan yapı kompleksinde 1926 yılından beri faaliyet gösteren müzedir. "Mevlana Türbesi" olarak da anılır. (Yeşil Kubbe) denilen Mevlana'nın türbesi dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine yapılmıştır. O günden sonra yapı faaliyetler hiç bitmemiş, 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Osmanlı sultanlarının bir kısmının Mevlevi tarikatından olması Türbe'ye özel bir önem verilmesini ve iyi korunmasını sağlamıştır. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır. Müzenin bahçesinde yer alan I. Selim tarafından yaptırılan şadırvanın göbeğinin Germiyanoğulları Beyliği tarafından hediye edildiği söylenir. Ücretsiz olmadan önce, bağlı bulunduğu Kültür Bakanlığı'na en çok gelir getiren ikinci müzeydi. (Birinci Topkapı Sarayı müzesi) Mevlana hakkında menkıbelerin anlatıldığı Ahmed Eflaki'nin kitabı "Arifler'in Menkıbeleri"nde Mevlana'nın babası için türbe yaptırmak isteyen devrin sultanına "gök kubbeden daha görkemlisini yapamayacağınıza göre zahmet etmeyin" dediği rivayeti yer alır. Türbe, Mevlana'nın ölümünden sonra inşa edilmiştir.
@kevserates5555
Müzenin maalesef bi restorasyonu yeşil küpbenin bir türlü bitmiyor bu sinir bozucu Abdest tazelemek istedik hayatının içindeki lavabo da çok bakımsız kokuyor çok nahoş bir ortam ,ve müzedeki ney sesi gereksiz dua edecekken insanın konsantresini bozuyor .gerisi kutsal emanet amenna ve sadakna başımızın üstünde yer var ve buraya girerken saygısız yerli turistler şort la başı açık girmeleri çok hayasızca ayıp ayıp bunlara musade edilmemeli dışarıdan gelen turistler bu edepsizlerxen daha saygılı eminim ki hz pirde bu edepsizlerden rahatsızdır biz müdahil olmalıyız devlet olarak bu saygısızlığa fırsat vermemeliyiz
@umudibal7660
Mevlana müzesi dediğiniz içerisinde Mevlana ile Mevlana'nın hayatı yaşadıkları yaşama biçimi eşi dostu arkadaşları giydiği kıyafet kullandığı araç gereç okuduğu Kur'an-ı Kerim kullandığı rahle vb vb bir sürü şey bulunan bir müze. Müze bir kaç parçadan oluşuyor bazılark sadece gezmelik bazıları ise namaz kılmalık , ibadet etmelik , dua etmelik yerler . Temizliğine önem verilen saygı duyulan bir yer . Müslüman olan olmayan Türk olması hiç fark etmeyen dünyanın her yerinden gelen insanlara denk geliyorsunuz her an bizim için önemli bir değer çünkü Hz Mevlana. Suları çeşmeleri çok güzel serin sulara sahip zaten alan olarak adeta büyüleyici bir maneviyatı var çok hoş insan kalbine hüşu veriyor adeta. Mevlana dışında orada bulunmuş yaşamış diğer insanların diğer bireylerin odaları , kullandığı eşyalar , kendilerine ait hikayeleri bulunan duvarlar kitaplarda var , bazı odalarda eski motifleri canlandıran heykeller var bazılarında o devirde kullanılan eşyalar bir tane odada kocaman bir Kur'an-ı Kerim var. Ejder başlı(?) çeşme bulunan bir küçük avlusu var avlunun etrafında bir sürü çeşitli bilgi detay veren odalar var turlar yapan insanlardan veyahut orada yazılmıs duvar veya kitap yazılarından bilgi alabilirsiniz rahatlıkla . Hem çarşıyada yakın bir yer gayet güzel gayet manevi değeri yüksek hoş bir yer .
@antikgezgin
Mevlana müzesi dediğiniz içerisinde Mevlana ile Mevlana'nın hayatı yaşadıkları yaşama biçimi eşi dostu arkadaşları giydiği kıyafet kullandığı araç gereç okuduğu Kur'an-ı Kerim kullandığı rahle vb vb bir sürü şey bulunan bir müze. Müze bir kaç parçadan oluşuyor bazılark sadece gezmelik bazıları ise namaz kılmalık , ibadet etmelik , dua etmelik yerler . Temizliğine önem verilen saygı duyulan bir yer . Müslüman olan olmayan Türk olması hiç fark etmeyen dünyanın her yerinden gelen insanlara denk geliyorsunuz her an bizim için önemli bir değer çünkü Hz Mevlana. Suları çeşmeleri çok güzel serin sulara sahip zaten alan olarak adeta büyüleyici bir maneviyatı var çok hoş insan kalbine hüşu veriyor adeta. Mevlana dışında orada bulunmuş yaşamış diğer insanların diğer bireylerin odaları , kullandığı eşyalar , kendilerine ait hikayeleri bulunan duvarlar kitaplarda var , bazı odalarda eski motifleri canlandıran heykeller var bazılarında o devirde kullanılan eşyalar bir tane odada kocaman bir Kur'an-ı Kerim var. Ejder başlı(?) çeşme bulunan bir küçük avlusu var avlunun etrafında bir sürü çeşitli bilgi detay veren odalar var turlar yapan insanlardan veyahut orada yazılmıs duvar veya kitap yazılarından bilgi alabilirsiniz rahatlıkla . Hem çarşıyada yakın bir yer gayet güzel gayet manevi değeri yüksek hoş bir yer .
@gulhan2161
Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir. Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled, Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine, 130 bin Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19'uncu yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Asâr-ı Atîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır. 1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı Mevlâna Müzesi olarak değiştirilmiştir. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6 bin 500 metrekare iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18 bin metrekareye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna "Dervişân Kapısı"ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır. Müzede Mevlâna ve Mevlevîliğe ait eserler ile el yazması kitaplar, levhalar, kandiller ve mûsıkî âletleri sergilenmektedir. Müzede bulunan ihtisas kütüphanesi 1854 yılında Postnişin Mehmed Saîd Hemdem Çelebi tarafından kurulmuştur. Kütüphanede Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait 2 bin 756 cilt içinde 4 binin üzerinde el yazması eser bulunmaktadır. Kitapların tamamı CD ortamına aktarılarak araştırmacıların istifadesine sunulmuştur. Müzede bulunan diğer kıymetli eserler şu şekildedir.
@yenirota
Bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı'nın yeri, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi iken bahçe, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir. Sultânü'l-Ulemâ'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlâna'ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlâna "gök kubbeden daha iyi türbe mi olur" diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlâna'nın oğlu Sultan Veled, Mevlâna'nın mezarı üzerine türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen türbe dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine, 130 bin Selçukî dirhemine Mimar Tebrizli Bedrettin'e yaptırılmıştır. Bu tarihten sonra inşaî faaliyetler hiç bitmemiş 19'uncu yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Mevlevî Dergâhı ve Türbe 1926 yılında "Konya Asâr-ı Atîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır. 1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı Mevlâna Müzesi olarak değiştirilmiştir. Müze alanı bahçesi ile birlikte 6 bin 500 metrekare iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18 bin metrekareye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna "Dervişân Kapısı"ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır. Müzede Mevlâna ve Mevlevîliğe ait eserler ile el yazması kitaplar, levhalar, kandiller ve mûsıkî âletleri sergilenmektedir. Müzede bulunan ihtisas kütüphanesi 1854 yılında Postnişin Mehmed Saîd Hemdem Çelebi tarafından kurulmuştur. Kütüphanede Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait 2 bin 756 cilt içinde 4 binin üzerinde el yazması eser bulunmaktadır. Kitapların tamamı CD ortamına aktarılarak araştırmacıların istifadesine sunulmuştur. Müzede bulunan diğer kıymetli eserler şu şekildedir.